28 Eylül 2007 Cuma

K Dergisi- Kara Sohbet: Amélie Nothomb "Unutmayı Unut"

Telefon etme, ismini yetmiş iki bin saat boyunca düşünme, annenle babanın evlilik yıldönümlerinde çiçek yollama. Göreceksin bir zamanın düşleri ne kadar çabuk siliniyor.Beynin istemediği anımsamaları başından defedince sana iyiliklerinle yaşamak kalıyor. Hayat ne kadar kolay!
En yakın arkadaşının sevdiği çiçeği gerekli durumlarda hatırlanmak üzere çekmeceye kaldırdıktan sonra, ortaokul öğretmenin adını, yıllar önce izlediğin filmleren birinin yönetmenini, tatilde yediğin yemeği unutabilirsin. Kırmızı pantalonun, kahvene koyduğun şeker, ilk aşkın, sabaha karşı olanlar…Çöp sepetini dolduran ne kadar çok olay var.
Jerome Angust. Fransız. Yüksek gelirli bir şirkette müdüriyet, az bulunan kitaplarla dolu raflar, Montmartre yokuşunda ev. Bunaltı odalarını kilitli tutmayı başarabilirsen, hayatın oldukça iyi. Birkaç gün önce patronun senin için yeni planları olduğunu haber verdi. Daha çok para kazanmaya kim hayır diyebilir?
Güzel bir adam. Yüzüne bakanlar ilk bunu düşünür. Kendine güvenli, sempatik, zararsız. Biraz daha uzun olsan basket takımına seçilebilirdin.
Çoğunlukla sakin birisin. Çürük sebzeler yüzünden kavga ettiğini gören komşular yok. Mahalle esnafı seni selamlayarak yanından geçer. Köpekler bacaklarına sırnaşır.
Evin her an misafir ağırlamaya uygun. Yatağın toplu, kahve fincanları makinenin içine sıralanmış, ayakkabılar boyalı. Cuma akşamları klasik müzik eşliğinde hazırladığın ”boeuf strogonof” kokusu binaya yayılıyor.
Şarap seversin. Beaujolais yeni ürün. Kırmızının rengi, beyazın kokusu ilgini çeker. Bir kadının tenine benzer diline dokunuşu. Bu duygu için para harcamaktan zevk alırsın.
Yalnızsın. Arkadaşların pek sık uğramaz. Bazen barda tanıştığın bir kadını eve davet edersin. Sevişemezsiniz. Suçluluk buna izin vermez.
Karını öldürdün. Üstelik sevdiğin için. Bazı şeyleri denesen de unutamazsın. 24 Mart 1989. Bu tarihi hafızandan çıkarma. Kendinden nefret etmek için ona ihtiyacın olacak.
Bir cinnet anı. Polis seni yakalamış olsa hakkında bu kararı verirdi. Ardından mahkemede nedenini sorduklarında cevapsız kalırdın. Seni aldatmış mıydı? Asla. Üzerine mi yürümüştü? Oldukça sakin bir kadındı. Ya para, maddi sorunlarınız olabilir miydi? Şirkette yüzde iklik bir payın vardı. O halde karını öldürmen için tek bir neden olabilir miydi? Onu çok sevmiştin insanın sevdiğinin sonsuza kadar ona ait olmasını istemsinden daha iyi bir nedeni olabilir miydi?
Ama kimse seni yakalamadı. Sessizce nerdivenlerden indin, kapıda kimseyle karşılaşmadın. Şirkete geri dönüp son işleri toparladın. Çantanı eline alıp eve doğru ilerledin. Anahtar kilitte döndüğü anda dehşetle haykırmaya başladın. Karın kanlar içinde yatıyordu. Ölümle ilk buluşma.
Suçluluk duymadın. Belki kısa bir hüzün anı. Yatakta yalnız kalma fikri canını sıkmış olmalı. Cenaze töreni sade geçti. Siyah ceketinin altına sakladığın katil bedenin kimsenin gözüne çarpmadı. Huzurun yerinde.
Kendinle konuşuyorsun Jerome. Her gün bunu yapanın sen değil, o an yanında dikilmekte olan biri olduğuna, senin çaresizlik içinde olaylara tanık olduğuna inanmak istiyorsun. Aslında sen olan diğer kendinse gerçekleri kulağına fısıldamaya devam ediyor. Acıması yok. Panik olma asla kurtulamayacağın bir ağırlığın altında eziliyorsun.
Ne kadar uzun günler. Sabah hiçlikle başlayıp geceye kaygıyla devam ediyor. Bütün zevklerinden arınıyorsun. Herkes karının yasını tuttuğunu düşünüyor. Birileri başka bir eve taşınmanı öneriyor. Sen gözlerini kapatıp koltuğuna yerleşiyorsun. Kendi yarattığın bu gerçeklikten kaçmak ne kadar da saçma.
Zaman uzuyor. Haftalar geçici yerini aylara devrettiğinde aklındakiler de yavaş yavaş eksiliyor. Karının kokusu gidiyor yastığından. Unutmak daha kolay. Ocak ayı. Cinayetin üzerinden iki yıl geçti. Beynin sana oyunlar oynuyor. Hemen kanıyorsun. İlk başlarda İsabel’in bedenini rüyaların dışına çıkarıyor. Işığı açtığında duvarın önünde o geceki gibi bakıyor sana. Karanlıkta yaşamaya devam ediyorsun. Birkaç gün sonra sesi kulağına geliyor. Yardım isteyen, korku dolu. Müziği sonuna kadar açmanın yararı yok. Konuşmaya başlıyorsun. Sana cevap vermiyor önceleri. Bir şeyler mırıldanıyor. Düğününüzde ilk dansı yaptığınız şarkının sözlerini duyduğunda vücudun buz kesiyor. Bağırmaya çalışıyorsun. Sana kulak asmıyor. Uykuyla uyanıklık arasındaki o yerde olmayı ne kadar çok isterdin şimdi.
İlk ziyaretinin ardından daha çok kısa bir süre geçmişken, bankada sıra beklediğin bir öğleden sonra yakalıyor seni. Adımları seninkine o kadar uyumlu ki ensende soluğunu hissediyorsun. Yine aynı şarkı seni çılgına çeviriyor. Biraz susmasını söylüyorsun. Umrunda değilsin ki.
Sonra sık sık uğruyor yanına. Yemekte, sakin bir öğleden sonra kanepeye uzanmış kuş seslerini dinlerken, banyoda kitap okurken. Seninle konuşmuyor. Yokmuş gibi davranmak isteğine adrenalin engel oluyor. Kalbindeki heyecanının korkudan mı endişeden mi kaynaklandığını bilemiyorsun.
Herşeyin sana rağmen olduğunu düşünüyorsun Jerome. Yalnızsın. İçinden geçenleri söyleyecek tek kişi yok çevrende. Özenle uzaklaştırma çabaların sonuç verdi. Sokakta takip edildiğin zamanlarda kimse sana yardımcı olmak istemiyor. Hatta daha çok senden kaçıyorlar sanki. Adımlarını hızlandırmak, bir arkadaşlarına selam vermek, karşı kaldırıma geçmek gibi klişe taktikler. İnsanlar birilerinden çekindiklerinde hep aynı tereddütlü tavrı takınırlar.
Rutin mutluluğunu garantiliyor. Süprizleri hayatından kaldırdığında herşey yoluna giriyor. Sabah tereyağlı ekmek, öğlen ılık bir bardak kahve, gece kırmızı et gırtlağından midene ilerlerken , aynı kitabı yirmi ikinci kere okurken , mavi pantalonunu gece çıkardığın yerde bulduğunda, bakkalın önündeki elma sepetlerine çarpınca huzur duyuyorsun. Nihayet bir gün daha aynı sıradanlıkta bitti.
İsabel’e bile alıştın. Aynı odanın içinde birbirini tanımayan yabancı oyunu hoşuna gidiyor hatta. O birdenbire ortaya çıkıyor şarkısını mırıldanmaya başlıyor. Sen önce biraz ürperiyorsun ardından okumaya devam ediyorsun. Eskiden de aynı odanın içinde başka şeyler yapmaktan zevk almaz mıydınız?
Altı yıl olmuş. Bazı tarihleri aklında tutamıyorsun artık. Her yirmi dört Mart’ta İsabel şarkı söylemeyi bırakıp siyahlar içinde beliriyor. Karanlıkta gözleri parladığı için ışıkları kapatmak işe yaramıyor.

Hiç yorum yok: