28 Ağustos 2007 Salı

sabah sekiz otuz üç

kelimeleri beynimde dolaştıkları gibi en basit halleriyle söylemek istiyorum. Yine ağzımın içinde bir yerlerde dolanıyorlar. Senin duydukların korkuları oluyor.
olduğu gibi söylemek istiyorum herşeyi; korkularla kaygılar arasında takılıp kalıyorlar. kelime oyunları eğlenceliymiş gibi gösterirken, gözyaşları tozun bahanesi oluyor.
geldikleri gibi gidiyorlar. hayatımda önemli olmayan insanlar için en çok bunu söylüyorum. beynimdekilere aynı özgürlüğü tanıyamıyorum. önem sırasına, hayatımda kapladıkları hissel alana göre değil, zamansal yanılsamaya göre karar veriyorum. yıllar öncesinden gelenler ön sıralarda oyalanıyor durmadan. Sana yer açılmıyor.
Hep iki uç arasında gidip gelen esintili ruh halim senden etkileniyor. Karşımda durup dengemi kurmanı istiyorum. Sen sağa sola yalpaladıkça, ben de oyundan, andan, senden uzaklaşıyorum.
ürktüğüm için rüzgara kapılıyorum. Şemsiyem beni başka ülkelere götürsün diye beklerken, gökgürültüsü onu da korkutuyor.
yine bir adım atamadan yanında buluyorum kendimi. Sen şapkanı giymiş gidiyorsun.
Gözlerini göremiyorum.
İnsan geçmişi değil, olasılıkları de özleyebiliyor bazen.

biz bir zamanlar’ la başlayan cümlelerden nefret ediyorum.
Biz bir zamanlar mutluyduk, beraberdik, aşıktık, kokaktık...
bitmişlikler üzerine kurulmuş yeni hayatları anlatıyor.
bizi şimdide mutlu etmeyen yeni hayatları.
Gelecek öncesinde yaşadıklarımızın fragmanları, beklentilerimize dair ipuçları veriyor. ekranı olmayan bilgisayar, ipin ucundaki cambaz, türünün tek örneği, biberliği olmayan tuzluk, yataktaki yastık, ucu olmayan kalem, kutunun içindeki son çukulata, çorabımın sağ teki, garda kalan adam, sayfası eksik kitap bile ikimizden daha az yalnız.

Cambaz hep aşağıya bakıyor. Seyircilerin bakışlarında korku arıyor, kendininkini yenebilmek için. Dengesini kaybedermiş gibi yaptığı anlarda sessiz kaygı çığlıkları güvenini yerine getiriyor. İpin üzerinde kendinden emin ilerliyor.
Her gün saat 7:12’de yeni bir tren boşalıyor perona. Garda kalan adam gideni özlüyor.
Kutunun içindeki son çukulata dolabın raflarında savrulup duruyor. Bir kriz anını bekliyor, ortamı sakinleştirmek için.
Aşk sayfası eksik kitapta. Yayınevine şikayette bulunuyorum, iade almıyorlar.
Ucu olmayan kalemin yazdıklarını yalnız akıllılar görebiliyor. Ben sayfalar dolduruyorum sen okuyamasan da.
Yataktaki yastıkta dün gecenin kokusu, yorganın arasında çorabının sağ teki… çok uzağa gidemezsin nasılsa.
Türünün tek örneğinin eşi benzeri olmayanla beraber, balta girmemiş ormanda olduğu söyleniyor.

Bugün sensiz ben çalışmıyor.

Hiç yorum yok: