25 Ağustos 2007 Cumartesi

İnecek var, köprüde dur!

Ekildim... hem de bunca yıldır her türlü reddedilme şeklini yaşadım derken... “Hayatımda bundan sonra görebileceğim hiçbir şey beni şaşırtamaz” mottosunu kendimize yol gösterici olarak kabul edersek, şaşkınlıktan ne yapacağımızı bilemediğimiz hallerde de bir dayanak noktamız olabiliyor: “Hele bunu da yaşadıktan sonra, hayatta hiçbir şey beni şaşırtamaz.” (bunu ne kadar sıklıkta tekrarladığınız önemli değil)
Eskiden erkeklerin sizinle vakit geçirmek istemediğini gösteren kalıplaşmış cümleler vardı “bakarız, herhalde olur, işim uzamazsa ararım, ama bu gece maç var, sabaha kadar çalışmam gerek...” şimdilerde en heyecanlı göründükleri durumlarda bile hiçbir neden göstermeden ortadan yok olabiliyorlar. Acaba biri erkeklere, kadınların ne yapacaklarını bilemedikleri anlarda yanlış çıkışlar yapmak yerine, tepkisiz kalmayı seçtikleri hakkında bir tiyo mu verdi?
Günü (Perşembe), saati(8) ve yerine (İstanbul Modern) kadar Çarşamba akşamüstü konuşulan programın ardından, Perşembe günü saat 9 civarlarında “çok özür dilerim unuttum” sözleriyle karşılaştığında bir kadın , adamın bu kısacık lafla söylemek istediklerinin altında yatan esas nedenin ne olduğunu düşünmelidir?
a- sana seni istemediğimi söylemenin en kolay yolu buydu
b- gerçekten unuttum bende Alzheimer başlangıcı var,
c- seni pek önemsemediğim için aklıma bile gelmedin
d- yalan söylemek istemedim ben bu kadar dangalak bir adamım işte
e- dengesizlik dalında dünya şampiyonası Türkiye adayıyım
f- sana sadistçe acı çektirmekten büyük bir zevk alıyorum. Sm gruplarına üyeyim
g- derin mana falan yok .

Binlerce senaryo yazabilirdim ya da onu hayatımdan çıkarabilirdim tek laf etmeden, oysa ben olgun bir insan olarak, sakince telefonu elime alıp “ne oldu, nerdesin?” dedim, hesap sormadan. O anda her kadının aklından geçen “anneannemi hastaneye kaldırdık, babamın başına tuğla düştü, ablamın silikonu patladı,” gibi bahanelerden birini duymayı beklerken, karşımdaki adam “unuttum” dedi. Bu tek kelimeyi edip susan, benle konuşurken cümlelerini birbirine bağlayan, yarım saat astığı tablolar ve yediği yemekler hakkında konuşan, iki gün ortadan kaybolduğumda nerede olduğumu sormak için gece on birde beni arayanla aynı adam.
Ben bütün gün saçımı yıkadığım için şekle girmemesine söylenip dururken aslında o adamın saçımın nasıl olduğunu görmeyeceğini hesaba katmamıştım. Öğleden sonra gönderdiğim mesajı dört saat sonra hala cevaplamamış olmasından biraz şüphelenmeye başlamışsam da çoktan giyinmiş olarak kendimi dışarı attığımdan, saat yedi olduğunda sinirden önümdeki hamburgeri bitirmiş, rujumu yemiş ve kırmadan önce bira şişemi garsona iade edip yenisini istemiştim.
Şimdi masada tek başıma otururken de hisettiğim gibi ona kızgınım. Bana yalan söylememiş olduğu için... Bir kadını hayatından çıkarmanın en kesin yolunu tek sözcükle özetledi, “benim ondan beklentilerim yok” dediğim adam. “Ben de seni unutacağım zaten” demenin ne kadar acınası bir davranış olduğunu genç yaşlarda öğrenmiş olarak, ağlamadan önce telefonu kapatmayı başardım. “Siz kimdiniz tanıyamadım” ve “telefon çekmiyor duyamıyorum” otobüs hattında, sondan bir durak önce “unuttum” da indim. “bu son olsun” tramvayı nerede acaba?

1 yorum:

Maj dedi ki...

Oldukca uzun zamandir blog okumuyordum. (Kimsenin hanesine ili$memek?) Iki yazini da hüplettim, affedersin.