11 Ocak 2008 Cuma

Lawrence Block: Ben aşk için çaldım -K-

Amerikan polisiye yazarları arasında karakterleri en karamsar, ironisi en yüksek, kelimleri en kıvrak olanlardan biri olan Lawrence Block, haşa New York’ta yaşıyor. Kütüphanesinde kendi yazdığı elli sekize karşılık bine yakın kitap var.

Porno yazarıyım. Şimdi biraz bu işi azaltmış da olsam arada bir kaç sayfa dolduruyorum. Dergilerde yazdıklarıma erotik hikayeler demeliyim belki de, bana sorarsanız hepsi aynı. Çıplaklık ve ayrıntılar. Hepimiz bunun yokluğundan mızmızlanmıyor muyuz?
Filmlere senaryo, çeşitli erkek dergilerine kısa hikayeler, arada bir de sahnede okumalar. İyi para veriyorlar. İşin komik yanı yazıları pazar günleri gittiğim aile yemeklerinde yazıyorum. Herkes Tom ve Marie’nin doğacak çocuklarından, ya da yeni evlerini nasıl döşeyeceklerinden bahsederken, ben şöminenin yanında oturmuş fantazi kurmaya çalışırım. Bazen, özellikle ortalarda çok çocuk dolaşıyorsa, konsantre olamadığım zamanlar oluyor elbette.
İşim oldukça kolay. Erkekleri baştan çıkarmak için kadın poposu göstermek yeterli. Yuvarlak kıvrımlar onları tahrik eder. Memeler, top, 69 sayısı. Sonra her an avına atılmaya hazır bir puma oluverirler. Bu yüzden on altı yaşlarımda kendimden olgun bir kadını gördüğümde vücudumda olan değişiklikleri anımsıyorum.
Kadınlar konusunda erotik öyküler yazmak daha kolay. Onları etkileyen iki şey var. Şehvetli kelimeler ve bir erkeğin kendileri yüzünden dönüştükleri nesne. Bir jartiyer, dudaklara küçük bir kırmızı dokunuşu, sivri topuklu ayakkabılar. Seks bittiğinde istedikleri ağlama krizlerinde yanlarında olacak bir adam bir de güzel bir yemek.
Bu işe aslında üniversiteyi yarım bıraktıktan sonra tesadüfen başladım. O zamanlar ilk karımla yeni evlenmiştim. Çöpçülü k ya da garsonluk yaparak daha iyi kazanabilirdim belki de. O işler bana uygun olmazdı. Ben kendime uyanını seçtim. Bir arkadaşım erkek dergisinde yazmaya başlamıştı. Erkeklerin gittiği mekanlar üzerinde izlenimler. Pek tutmadı. Ardından patronlar bir köşe yazarı aramaya başladılar. Eski zamanlarda karalamış olduğum fantazilerden bir ikisini yolladım. İşe yaramış olsa gerek hemen deri koltuklarına buyur ettiler.
Pek çok porno yazarı sahte isimle çalışır. Bir davette başka birine takdim edilirken Lawrence Block, hani şu dergilerde yazan diye tanıtılmak istemezler. Ben öyle değilim. Tamam acemilik dönemlerimde Chip Harrison gibi çeşitli takma adlar denedim. Bi takım salakların tavsiyelerine uymuştum. Yazı sektöründe ilerlemek istiyorsam gerçek ismimi en önemli işlerim için saklamamı söylediler. Şimdi onları dinlememiş olmayı çok isterdim. Geçenlerde bir röportajda da söylediğim gibi: “İsmimi seviyorum, ünlü olmayı seviyorum. Porno yazmayı daha da çok seviyorum. Şimdi izin verin de biraz alışveriş yapayım.” Ben markete gidip soğan, patates almayı kastettmiştim. Gazeteciler kendi aralarında gülüştüler.
Ucuz DVD satan yerlerden birinden kiraladığım filmi izliyordum. Aklıma bir şey geldi. İlişkiler sadece seks üzerine kurulu. Seks varsa mutlu, yoksa arkadaş oluyorsunuz. Bu kadar basit. Seks iyiyse beraber, kötüyse yalnız. Seks biriyleyse heyecanlı, tek başınaysa plastik. Bunun dışında anlattıklarım Hollywood filmlerindeki çeşitlemeler gibi. Kadın, Gwenyth Paltrow, Juliette Binoche ya da Nicole Kidman olabilir. Sonunda hep istediği erkeği alır. Mutlu son.
Yazar doğmadım. Sonradan da olmadım. İnsan ruhunu , şehvetlerini, tutkularını anlamaya çalışıyordum. Müziğe kabiliyetim yok, ressam olmak için fazla sıradanım. Kelimelerle ilişkim hep iyi oldu. İyi münazaracı, hazır cevap. Yazmaya başlamam içimdekilerden kurtulmam için bahane oldu. Nefretimi kelimelere dökünce bana huzur duygusu kaldı.
Projemin ilk kısmını geçtikten sonra daha zor bir deneyimle karşı karşıya geldim. Gerçek bir yazar olmak. Yaşadığım şehre, insanlara uyum sağlamak, detayları görmek. Kibirlerine tanık olmak. Sanki bilmedikleri bir şeyi anlatıyormuş havası vererek bütün sıradanlığı anlatmak. Birilerinin gözyaşlarına değip de akmasına neden olacak bir cümle bulabilmek. Yoksa bin beş yüz sayfayı boşa harcamış ayyaşlardan birine dönüşmek istemem.
Edebiyatla bunu başaramayacağıma karar verdim. Bütün o uzun cümleler, imza günlerinde sandalyede oturup ahkam kesen zevzekler, kitap sayfalarına geçtiklerinde kendilerini önemli sanan karakterler, midemi bulandırdı.
Madame Bovary yazarından daha da çok tanındı. Tom Sawyer, Robinson Crusoe, Peter Pan. Kendilerini kahraman yapanları unutup, yaşantılarına devam ettiler. O zavallılardan biri olmak istemiyorum.
New York’ta yaşarım. Cinayetler, kahveler, dünyanın her yerinden yemekler ve ışıklarla ünlü şehir. Sokakta yürürken tanımadığım bir adam yanıma yaklaşıp sigara ister, başka bir gün çalgıcılar peşimden dolaşır, bir gece silah sesleri o kadar yakınımdan gelir ki en yakın kuytuya sığınmak isterim. Süprizler hoşuma gider. Her an ölebileceğimi bildiğimde mutlu hissederim.
Haftasonu hırsızlar tarafından soyulan güvenlik şirketi haberini okudum. Saatlerce güldüm. Olayın ironisi beni o kadar etkiledi ki hemen bir hikaye yazmaya başladım. Porno işinden sıkılmıştım. Hikayemde başroldeki adam bir hırsızdı. Sadece zenginlerden çalan bir Robin Hood. Koleksiyon parçaları ilgisini çekiyordu. Beyzbol kartları ya da değerli tablolar gibi. Sadece zevk için alınan lüzumsuz eşyalar. Bir başkasına gösteriş yapmak için evinizi donattığınıza göre bunu hakediyor olmalıydınız. Bernie tam böyle düşünüyordu.
Adını neden Bernie koydum bilmiyorum. Çocukluğundaki çizgi filmlerden birinden aklımda kalmış. Biraz çatlak birini anımsattı bana. Dört sayfa yazdım. Sonra kendime bir kahve koyup hafızamda karakterimin şekillenmesini izledim. Bir hırsız olabilirdi ama aynı zamanda eğitimli biriydi. Bir restoran sahibi mi olsa diye düşündüm, Bernie için oldukça sıkıcı bir iş. Yazarlık değil de başka bir şey yapacak olsam? Bir müzayedeci, galeri sahibi ya da kitapçı. Bernie için en uygun meslek bu sanırım. Eski kitaplar satan bir sahaf. Manhattan’da yüzlerce raf arasında yaşayan, kapıdan girenlere kibar davranan, kadınlara kur yapmak için bilgisini kullanan keyifli bir kazanova. Bernie için biraz kendimden esinlenerek bir kimlik yarattım. Tamamlanması bir ay sürdü.Tek bir kitap diye düşünmüştüm. Önce hikaye olarak başladığıma göre bu kitabın bir seri olması da çok şaşırtıcı olmadı.
Beni ciddiye almayanlar oldu, okuldan mezun olmadan bıraktığım, daha önce porno hikayeleri yazmış olduğum ya da bir hırsızdan kahraman yaratmaya çalıştığım için. Önemsiz bunlar. Ben Bernie’yi ciddiye aldım. Yaptığım şeye inandığım zaman başkaları da beni takip etmek zorunda kaldı.
İnsan aynı şeyleri yazmaktan sıkılır. Yıllarca aynı kadına aşık olmak ya da her gün tavuk yemek gibi. Ben de zaman zaman günlük doldurmak yerine başka karakterler yaratmaya karar verdim. En yakın arkadaşlarımı izledim. Olaylara verdikleri tepkileri, bir kadının yanında değişen tavırlarını en çok da değişimler sırasında gözlerinde yaşanan endişeyi. Yazmadan önce onlara en uygun ismi, çocuklarıyla kurdukları ilişkileri düşündüm. Kitaptaki adam pek çok kimliğin karmaşası oldu.
Matthew, bir barda tanıştığım eski polis memurunun hikayesini dinlerken aklıma yerleşti. Arka masaları dinlemek gibi bir adetim her zaman oldu ancak bu kez yanımdaki taburede oturan adam benimle dertleşiyordu. Polislikten alkol sorunları yüzünden atılmıştı. Otuz altı yıldan sonra bir gün şef gelip bankaya kendisi için yeterince para yüklediklerini, bundan sonra emekliye ayrılmasının daha uygun olacağını bildirmişti. Adamın adı Sam’di. Karısı on yıl önce çocuklarını alıp Buffalo’da bir bankerin yanına yerleşmişti. Yalnızdı. Viski içiyordu. Adsız Alkolik toplantılarında geçirdiği yedi yıldan sonraki ilk kadehiydi. Pişman değildi.
Sam’le iki saat oturdum. 11 Eylül’de ikimiz de uçakta olduğumuzu keşfettik. Viskiyi yalnızca scotch içiyorduk. Otel odasında yaşıyorduk. Times okuyorduk. İki adamın arkadaş olması için yeterli nedenlerdi bunlar. Ben demokrat olarak kesinlikle bir Bush karşıtıydım. O polislikten gelen alışkanlıktan olsa gerek yönetimin destekçisiydi. Konuşmamızı mümkün olduğunca politik konulardan uzak tutmaya çalıştık.
Eve döndüğümde sabaha karşı dörttü. Uzun süre yattığım yerde dönüp durdum. Sorunumun sıcak havalardan olmadığımı anlayınca kalkıp masamı başına geçtim. Daha geçen ay aldığım yepyeni bilgisayarımı açıp bir kaç kelime karaladım. O gece bunun yeni bir serinin başlangıcı olacağından emindim. İlk kitabım bittikten sonra onu ilk gördüğüm bara bir kaç kez uğradım. Sam’le bir daha karşılaşmadım. Bir sonraki kitabımı bir telekızla tanışıp geçmişi unutan Matthew üzerine yazdım.
Bazen size de olur mu bilmiyorum, etrafta dolanırken garip sorular bulurum. Neden mavi yiyecek yok ya da silikon yağdan daha mı ağır, gibi. Sonra büyük bir zevkle eve gelip yazdığım kitaplardan birine bunu saklamak için heyecanlanırım. Aynı anda tek bir kitap üzerine yoğunlaştığım az görülmüştür. Bu yüzden özellikle kitaplarım demeyi uygun buldum.
Günler hep bir telaşla geçer, yazmıyorsam elimdeki kitabı bitermeye, yemek yemiyorsam kaybettiğim fotoğrafları aramaya, telefonla konuşmuyorsam parkta koşmaya çalışıyorumdur. Boş duramam. Yetmiş yaşıma yaklaştığımda hala sağlıklı olmamı, az et yememe ya da yoga yapmama borçlu değilim. Mutluluğumun en önemli nedeni Lynne, diğeri arayış. Hala birbirinin aynı geçen günlerde beni şaşkına çevirecek birini bekliyorum.

Hiç yorum yok: